projeler         kpm hakkında         iletişim  
İKSV 1. İstanbul Tasarım Bienali "BOMBA" Proje ve sergisi

İstanbul, TR
Ekip: Kerem Piker, Cansu Cürgen, Yelta Köm, Nil Karamolla, Yağız Söylev, Yiğitcan Ülkücü, Gizem Şahin, Dilde Barutçu, Selin Küçük, Aslıhan Avcı, Ayşe Dede, Canan Erten, Elif Karaköse
Danışmanlar: Uğur Tanyeli, Gülsün Tanyeli, Pelin Özgen
Video Mockumantary: Sarraf Galeyan Mekanik
KAPSAM

Bomba, 2012 yılında ilk kez gerçekleştirilen İstanbul Tasarım Bienali kapsamında Emre Arolat küratörlüğünde hazırlanan "Musibet" başlıklı sergide İstanbul'un 3 noktasında kamusal kullanıma açık ancak içerisinde bulunduğu fiziksel çevre ile ilişkisini özgül koşullarından ötürü yeterince kuramadığı düşünülen üç yapının, kurgusal bir geçmişe dayandırılarak yaşadıkları varsayılan değişimlerle bugün nasıl başka türlü kullanımlara olanak sağlayabileceklerini tartışmaya açan bir sergi tasarımıdır.

Konu edilen yapılar; Taşkışla Binası, Taksim Maksemi / Eski Fransız Hastanesi ile Galata Köprüsü, sergi kurgusu içerisinde mimari potansiyelleri doğrultusunda ele alınarak kısmi eklemeler/eksiltmeler ile yeniden işlevlendirilecek ve hazırlanan projeler mimari ifade araçları vasıtasıyla sergi kapsamında sunulacaktır.
Bu sergi aracılığıyla amaçlanan, içinde bulunduğumuz fiziksel çevrenin bir adım ötesine geçen ve bağlam olarak tariflediğimiz "şey"i ortaya koyan koşulların neler olduğunu bir kez daha sorgulamaktır. Sergi, bu eksende mimari ifade araçları ile bugüne dair gerçekliği yeniden üreterek "restorasyon", "koruma", "kamusal kullanım", "kentsel boşluk/doluluk", "yıkım" gibi kavramları da "bağlam kayması" üst başlığı altında masaya yatırır.




Şehrin eski fotoğrafları bizler için süprizlerle dolu. Şehrin eski haritalarına define arar gibi bakıyoruz. Eskiden herşey daha iyiydi diye değil, eskiden herşey nasıl bu kadar farklıydı diye şaşırarak. Bu şaşkınlığın sebeplerini anlamak gerekir. Yoksa en iyi ihtimalle gravürlerle dolu bir yaşantımız olur; veya Ara Güler fotoğraflarıyla dolu. Fotoğraf albümleri iyidir, ancak anlamak ve biriktirmekten daha fazlasını da yapmak gerekir.

Bazı fırsatlar kaçmıştır. Bazı yapılar yıkılmıştır. Bazıları kalmıştır. Şehrin zamanla imtihanı tesadüflerle doludur. Ama hep en iyiler ayakta kalmaz. Bize 19. yüzyıl sivil mimarlık örneklerinin en iyileri miras kalmamıştır. Yangından, zelzeleden, mal mülk davasından, apartmanlaşmadan, bulvar inşaatından sıyrılabilenler kalmıştır. Bugüne kalanlar bütün bu öngörülebilen ve öngörülemeyen "badirelerin" ardından ayakta kalanlardır.

Peki, kalanlar ile ne yapacağız? Şehrin içerisinde fragmanlar halindeki bu yapılar pamuklar içerisinde saklanmalı mıdır? Ya da bağlamından kopmuş bu yapılar artık varolma nedenlerini de yitirmişler midir? Ya biri ya öbürü dediğinizde bir tercih yapıyorsunuz, peki ne biri ne de öbürü dediğinizde?

İçinde yaşadığımız fiziksel çevrenin hangi türden potansiyellere sahip olduğunu araştırmak için uydurma bir geçmiş senaryosu üzerine kurulan bomba, yaşadığımız şehrin mekânlarına dair bir paralel evren kurgusudur.


KURGU

genu et flaverint funem

1.
1943 yılının Ağustos ayının 1'inde müttefik devletler hava kuvvetlerine ait 178 adet B-24 türü bombardıman uçağı Kuzey Afrika'dan havalandı. Resmi açıklamaya göre Hedef Romanya'daki Alman rafinerileri idi ancak uçaklardan birinin rotasında gerçekleşen sapma yüzünden 01.18, 01.20. ve 01.35 saatlerinde İstanbul şehrinde üç hedef bombalandı. Bombardıman uçağı Büyükada açıklarında düşürüldü. Hedefler ağırlıklı olarak kamu binaları olmasına karşın saldırının gece gerçekleşmiş olması can kaybı yaşanmaması açısından rahatlatıcıydı, ancak seçilen hedeflerin stratejik önemlerine ilişkin kamuoyunda yer alan tartışmalar sonuçsuz kaldı.

2.
Düşen bombalarla üç tarihi yapı ve çok sayıda yapı grubu hasar gördü. Sırasıyla Galata Köprüsü, Taksim Maksemi, Eski Fransız Hastanesi ve Taşkışla yapısının kuzey kanadı ve kısmen ya da tamamen yıkıldı.
Taksim Maksemi'nin güneyinde yer alan Eski Fransız Hastanesinin bulunduğu yapı adası, bombalamadan zarar gören en önemli yapı grubu olarak bilinir. İstanbulun en köklü kültür, eğlence ve ticaret arteri olan Cadde-Kebir'in Taksim Meydanı ile buluştuğu noktada yer alan yapı adası, müttefik devletlerin girişimlerinin sonucunda, ikinci dünya savaşının bütün dünyada yarattığı kayıpların hatırasına kamulaştırılarak yeniden düzenledi. (C.Cürgen, "Taksim Memorandumu", Arredamento Dekorasyon, Şubat 1991, s.17-19) Açılan meydan tasarımı yarışmasında birinci seçilen projenin uygulanması kesintilerle doksanlı yılların ortasına kadar sürdü.

Taşkışla yapısının onarımı ancak yetmişli yıllarda tamamlandı. 1846 yılında yapımına başlanan ve henüz inşaatı sırasında tıbbiyeden kışlaya çevrilen bina, 1943 yılındaki "talihsiz vaka"yı (vaka-i vahdiye) takip eden süreç içerisinde farklı restorasyon ekolleri için adeta bir laboratuvar işlevi gördü. Yapının 1943 sonrası ilk yenileme projesi Paul Bonatz tarafından kışla yapısının İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğü ve Mimarlık-İnşaat Fakültesi olarak yeniden işlevlendirilmesine yönelik olarak gerçekleştirildi. Ancak yapının kuzey kanadı bütçe kesintileri ve restorasyon çalışmalarının hızından ötürü altmışlı yıllara kadar kullanılamaz halde kaldı.


 v
Klinik çeperlerinde duvarlar ve çitler yerine avlular sistemi ile kontrollü bahçeler oluşturulması, bu alanların klinik sakinleri tarafından sürekli olarak kullanılabilmesine olanak sağlamaktadır. Koru klinik sakinleri ile yakın çevredeki kullanıcıların buluşma alanı olarak görülebilir. Klinik sakinlerinin tasarlanmış zamanlarda sosyal kültürel faaliyetler ve sportif etkinlikler aracılığıyla yakın çevredeki kullanıcılar ile bir araya gelmesi önemlidir. Bu anlamda perma kültür alanı ve geçici pazaryeri, açık amfi, spor sahaları, piknik alanı gibi açık alanlar ile üç katlı ahşap köşkün içerisinde yer alması planlanan sergi salonu, sosyal birimlerin içerisindeki atölyeler birer buluşma noktasıdır.

Avlular ve birimler, kliniklerin işlevlerine göre gruplanmış, böylelikle avluların kendi içerisinde benzer kullanıcıların yer alması sağlanmıştır. Ancak avlular arasındaki sınırların istenildiği takdirde gevşetilmesi ve geçişlerin sağlanması mümkündür.

Kliniklerin bulunduğu bölgeden kuzeybatıya doğru ilerlendiği takdirde, aşama aşama açık alanların yarı kamusal mekanlardan kamusal mekanlara doğru çözüleceği bir işlevsel dağılım gerçekleştirilmiştir. Burada maksat, korunun salt bir hastane bahçesi olarak düzenlenmesinden öte, yakın çevre için de bir rekreasyon alanı olarak yeniden tarif edilmesidir. Böylelikle koru, rehabilitasyonun devam eden aşamalarında bireylerin toplumla ilişkisinin yeniden inşa edilmesi için bir tür zemin işlevi de görebilecektir. Bu karar doğrultusunda açık alanların tasarımında, spor sahaları, çocuk oyun alanları, yürüyüş ve bisiklet yolları, açık amfi gibi kullanımların yanı sıra klinik sakinleri tarafından işlenebilecek perma-kültür alanları, bu alanda yetiştirilen sebze meyvenin zaman zaman satışının gerçekleştiği bir pazar ve kermes alanı önerilmektedir.

Sosyal kullanımlara yönelik işlevler Pul Pavyonu ve Kızılay Pavyonu binalarının içerisine yerleştirilmiştir. Pul Pavyonu BAHAR, Kızılay Pavyonu sanat atölyeleri için kullanılacaktır. Kızılay Pavyonu saatlik düzenlemelerle hem klinik sakinlerinin hem de yakın çevrenin kullanımına açılabilecektir. Yapılar ahşap atölyesi, seramik atölyesi, fotoğraf stüdyosu, dans stüdyosu, satranç okulu gibi mekanları ve terapi alanlarını içermektedir.



MAKSAT

0.
İçinde bulunduğumuz fiziksel çevrenin ortaya çıkış biçimi, plansızlığın ve ihlallerin ötesinde fazlasıyla tesadüflere bağlı. Henüz koruma kavramı ile yeterince hesaplaşmış değiliz. Bazı şeylerin neden korunması gerektiğini artık sorgulamıyor oluşumuz korumaya ilişkin düşüncelerimizi netleştirdiğimiz anlamına gelmiyor. Topkapı Sarayı korunmalıdır. Nokta. Dolmabahçe Sarayı korunmalıdır. Nokta. Peki Haydarpaşa? Noktalı virgül; Kız Kulesi? Üç nokta... Serkil Doryan? Boşluk, Tarlabaşı? Satırbaşı.
Hızlı bir bakışla: yapılar sivilleştikçe önemlerini yitiriyorlar. "Önemsizleştirmeyi" bu dünyanın geçici olduğuna dair bir tevekkül anlayışına yormak fazlasıyla naif. Halimiz yaşadığı yere sığamayan ve sürekli odasını genişletmeye çalışan ergenlerin mücadelesine benziyor: Bütün şehrin sürekli yıkılıp yeniden inşa edildiği bitmeyen bir imar hareketinin tam ortasındayız.

Yaratıcı yıkımdan başka bir şeyden bahsediyoruz.
Korumaya taraf olmak bir yönelimdir. Ancak yetmez. Bu yıkımın dinamiklerini anlamak gerekir. Yoksa en iyi ihtimalle taksimden galatasaraya yürürsünüz, tepkinizi göstermenin iyi bir yoludur bu ve yürümelisiniz. Mütemadiyen. Hepimiz yürümeliyiz. Ancak anlamak ve yürümekten biraz daha fazlasını da yapmak gerekir.
İçinde bulunduğumuz fiziksel çevrenin ortaya çıkış biçimi, planların ve ihlallerin de ötesinde fazlasıyla tesadüflere bağlı. Sözgelimi taksim meydanının neden böyle olduğunu bilen var mı? Niye şimdiki gibi yapıldığını? Başka türlü olmadığını? Bilmediğinizde, bir anda karşınıza çıkıveren hayalet kışlanın siyah beyaz fotoğraflarına sarılıverirsiniz. Tamam dersiniz kışladır taksimin ilacı.



kpm-kerem piker mimarlık

abide-i hürriyet cad. no.105 daire.4
sisli, ist, TR
+90 212 292 8457
info@kerempiker.com